Günümüzde esas olarak Türkmenistan Türkleri için kullanılan "Türkmen" kelimesini bildiğimiz kadarıyla ilk defa Kâşgarlı Mahmut zikretmiştir. Başlangıçta bu kelime, daha ziyade Müslümanlığı kabullenmiş Oğuzları ifade etmek üzere kullanılmıştır.
Diğer bazı Türk grupları gibi uzun yıllar göçebe bir hayat süren Türkmenler, Oğuz grubuna mensup Türk boylarındandır. Teke, Yomut, Ersarı, Sarık, Salır, Gökleñ ve Çovdur en büyük Türkmen uruğlarıdır.
Oğuzların-Türkmenlerin aktif bir şekilde tarih sahnesine çıkmaları, bazı Oğuz uruğlarının İslâmiyeti kabul ettiği zamana rastlar. Oğuz Yabgusu, Müslümanlığı benimseyen kardeşlerinin üzerine yürümüş; sonraları kendi adını taşıyan bir devlet kuracak olan Selçuk Bey, Yabguya karşı mücadele etmiş ve Türkmen adıyla anılmaya başlayan Müslüman Oğuzları korumuştur.
Bu hadiseden sonra Türkmenler, Selçuk Bey önderliğinde Batıya doğru hareket ederek Horasan ve Hazar taraflarına yönelmişler, geldikleri bölgede Kıpçak ve Peçenek Türkleriyle mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Sonraları Afganistan'a ve Kuzey İran'a hâkim olan Gaznelilerle savaşmışlar, Çağrı ve Tuğrul kardeşlerin önderliğinde Dandanakan'da Gazne ordusunu yenmişlerdir (1040). Ataları Selçuk Bey'in adını taşıyan Büyük Selçuklu Devleti'ni kurmuşlar; sonra bu devlet, Amuderya'nın doğusuyla batı Akdeniz arasında bulunan geniş bir coğrafyaya hâkim olmuştur. Ancak yaygınlaşan Moğol istilâsı, Selçuklu Devleti'nin ve Türkmenlerin kaderini değiştirmiş; Türkmen uruğlarının bir kısmı Maveraünnehir, Horasan ve Mangışlak civarında kalmış; diğer uruğlar Azerbaycan'a ve Anadolu'ya yerleşmişlerdir. Bu olaydan sonra Hazar ötesi Türkmenleriyle Azerbaycan ve Anadolu Türkmenleri ayrı topraklarda yaşamış, kültürlerinde ve dillerinde farklı eğilimler ortaya çıkmıştır.
Hazar ötesinde kalan Türkmenler, bir süre Moğolların ve Timurluların idaresinde yaşamış; daha sonra Moğol asıllı Kalmukların saldırılarına dayanamayarak bu günkü Türkmenistan'ın güney batısında bulunan Köpetdağ taraflarına çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu bölgede Türkmenlerin güçlenmesi Hive Hanlığı'nı ve İran Şahlığı'nı rahatsız etmiş; Hive Hanı Ebulgazi Bahadır Han ve Türk asıllı İran Şahı Nadir Kulu Han, Türkmenlere ağır kayıplar verdirmişlerdir.
18. yüzyılda biraz kendini toparlayan Türkmenler, İran Şahlığı'nın ve Hive Hanlığı'nın baskısından da kurtulmak amacıyla Merv bölgesine doğru yayılmışlar; burada giriştikleri mücadelelerde İranlıları ve Hive Hanlığı'nı yıldırmışlardır. Bundan sonra derin bir nefes alan Türkmenler, 1860 yılından itibaren hür ve müstakil bir hayat yaşamaya başlamışlardır. Ama ne yazık ki bu sakin dönem pek fazla sürmemiş; Ruslar 1879 yılında Türkmenistan'ı işgâli altına alma hazırlıklarına başlamış; Türkmenler bu defa da Ruslara karşı savaşmak zorunda kalmışlardır. Göktepe kalesi ve civarında yapılan ilk savaşta Ruslar yenilgiye uğramış, ancak çoğunluğu kadın ve çocuklar olmak üzere yaklaşık dört bin Türkmen hayatını kaybetmiştir. Bundan iki yıl sonra yapılan savaşta da ağır kayıplar (yirmi sekiz bin ölü) veren Türkmenler artık Rus yenilgisini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Merv bölgesindeki Türkmenler tekrar savaşmak için hazırlıklar yapmayı deneseler de başarılı olamamışlar ve bütün Türkmenler, Ocak 1884'te Rus hâkimiyetine girmeyi kabul etmek zorunda kalmışlardır. 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında birkaç defa ayaklansalar bile bu ayaklanmalar Ruslar tarafından bastırılmıştır. Bu gelişmelerin tabiî bir sonucu olarak 27 Ekim 1924 tarihinde Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur.
Yetmiş yıl kadar Rus egemenliği altında yaşayan Türkmenler, örf ve âdetlerini korumaya çalışmışlar; özellikle toplumun çekirdeği olan ailenin dejenere olmaması için büyük çaba sarf etmişlerdir. Bunun için ilginç bir yol izleyerek kadınları yabancılardan uzak tutmuşlardır.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra 27 Ekim 1991 tarihinde istiklâllerine kavuşan Türkmenler; iyi bir yol izledikleri takdirde artık inançlarını, örf ve âdetlerini istedikleri gibi yaşayabilecek; kendi kararlarını kendileri vereceklerdir.
Bu gün Türkmenler, Türkmenistan dışında İran ve Afganistan’ın kuzeyinde, Özbekistan’da, Kafkasya’nın kuzeyinde bulunan Stavropol bölgesinde ve Türkiye’de yaşamaktadırlar.